Monday, October 10, 2016

''Ateş yakabildiği her şeyi küle dönüştürdükten sonra söner. ''

Sunday, September 18, 2016

Nar zamanıydı.
Her sene hatırlayacak mıyım ben bu nar zamanını.
Tam geldiğinde o zaman anlamsız düşücek mi bu his içime.
Nar zamanıydı ömrüm değiştiğinde.
Geleceğimi değiştirmem mi gerekiyordu, o yüzden mi çıkmıştım o dallarından kırmızı narlar sallanan ağaçların yanından.
Bileydim çıkar mıydım o yokuştan?

Friday, June 17, 2016

Bazen tüm bu yolu, Michelleden yoga dersi almak için geldiğime inanıyorum. Kulağa saçma geldiğinin farkındayım ama bazen sanki yollar sadece, yalnızca belirlenmiş insanlarla karşılaşmak için çizilmiş gibi..

Saturday, June 4, 2016

Hata ettim. 
Siz hiç hata ettiniz mi? Ya da şöyle demeliyim, hiç hata ettiğinizi kabul ettiniz mi? 
Ben hata ettim. 
Bir büyük hatanın içinde binlerce ufak hata daha ettim. 
Hata ettim. 

Sunday, May 29, 2016

Bekle dedi gitti.
Ben beklemedim o da gelmedi. 
Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.

Thursday, March 31, 2016

Geçiyordu..
Hayat adını verdiğimiz, zaman anlamını kattığımız,
güneşin doğuşu ve batışı ile taçlandırdığımız günlerimiz geçiyordu.
Herkes kadar yorgundum yahut herkesten fazla ya da az kime ne?
Bize ne?
Kendimizle yaşayamadıktan sonra,
anlamlandırdığınız şeylere biz kendi anlamlarımızı katamadıktan sonra yaşasak
size ne?


Saturday, February 20, 2016

Yol

Yeryüzünde herkesin çizilmiş bir yolu vardır. Senin tek yapman gereken sana sunulan simgeleri takip etmek ve yolunda ilerlemektir. Yolun tek huzurundur. 

Yıllar önce bir gün hikaye bu satırlarla başlamıştı..

İnsan Dünya'ya geldiğinde, yeryüzünde bulunan yolunun başına bırakılmıştı. Birisi eğilip kulağına yolun gittiği yönü göstermişti ve demişti ki, ''burdan böyle devam et simgeler ışıklar seni güvende tutucak''. İnsan o gün güvende hissetti. Bir adım, iki adım, yüz adım, adım adım ilerledi. Yol gayet güzeldi; huzurlu, rüzgarsız, açık, yeşil, hafif de bir müzik çalınıyordu kulağına. 

Adımlar ilerledikçe hayal kurmayı keşfetti. Hiç sahip olmadığı ama sahip olabileceği şeyleri düşündü, bunlara kollarını açıp haykırarak ''hayal'' dedi. Hayal etmek minik gönlünün hoşuna gitmişti. Tam o an da yolun dışında, biraz uzakta bir kaç parıltı gördü. ''İşte'' dedi ''buldum'', ''yeni yolumu buldum''. Yolun esas sahibi insanoğlunun gitmesine izin verdi. İnsan yoldan çıktı, patikaya daldı. Yüzünde büyük bir gülümseme, büyük bir merak, büyük bir telaş, hayallerini arıyordu. Patikasında yoluna bir çiçek çıktı. ''İşte'' dedi ''simgemi buldum doğru güzergahtayım''. Devam etti, her gördüğü yıldıza, kuşa, rüzgara simge adını verdi ama sonra bir gün karanlık içinde kaldı. Simgeleri yok olmuştu. Ağlamaya, bağırmaya, dizlerini çekip kendine sarılmaya başladı. Korkuyordu!

İşte o an, patikanın uzağında bir ışık belirdi. Karanlık içinde o kadar kuvvetli parlıyordu ki. Var gücüyle koşmaya başladı insan. Arkasına önüne bakmadan ışığa koşuyordu, bilmiyordu yoluna koşuyordu..

Işığın olduğu düzlüğe gelince fark etti, fark ettiği etraf değil, yol değil, huzuruydu insanın, güveniydi. 

Yolun yürüyemediği kısımlarında neler olduğunu asla bilemedi. Yol, yolu geri gitmesine asla izin vermedi.

İnsan patikadan da çok şey öğrenmişti ve yol ona darılmamıştı, ama asla neler kaçırdığını da anlatmamıştı.

İnsan o an anlamıştı yolun önemini.

Yol insanın eviydi, yol insanın keyfiydi, yol insanın korunaklı yüreğiydi.