Sunday, November 24, 2013

korku


 İnsanlar korku içinde yaşadıklarında, yaşamları çok canlı olmaz. Korku onları yarım bırakır, felç eder. Köklerini koparır, tüm ağırlığını, tüm benliğini hissetmene izin vermez. İnsanları cüceleştirir, spiritüel cücelere dönüştürür. Büyümek, cesaret gerektirir, korkusuzluk gerektirir. Korku içinde olan insanlar, bilinenin ötesine geçemezler. Bilinen, bir tür rahatlık, güvenlik ve emniyet hissi verir, çünkü bilindiktir. Kişi her şeyin farkındadır. Kişi, onunla nasıl baş edeceğini bilir. Kişi, neredeyse yarı uyuklar bir şekilde onunla başa çıkabilir; uyanık olmasına gerek bile yoktur. Bu bilinenin verdiği rahatlıktır. Bilinenin sınırlarını aştığın anda korku başlar, çünkü şimdi cahil olucaksın, şimdi ne yapacağını, ne yapmayacağını bilemeyeceksin. Şimdi kendinden o kadar da emin olamayacaksın, hatalar yapabilir, yanlış yola sapabilirsin. İnsanları bilinene bağlayan bu korkudur ve bir insan bilinene bağlandığı anda, ölmüş demektir. Yaşam sadece tehlike içinde yaşanabilir, onu yaşamanın başka hiç bir yolu yok. Yaşam olgunluğa, büyümeye sadece tehlike ile ulaşabilir. İnsanın maceraperest olması, bilinmeyen için bilineni riske atmaya hazır olması gerekir. Ve insan özgürlüğün ve korkusuzluğun keyfini tattı mı, asla pişman olmaz, çünkü o zaman maksimum seviyede yaşamanın ne anlama geldiğini bilir. Ancak o zaman kişi yaşamın fenerini iki ucundan yakmanın ne anlama geldiğini bilir. Ve bu yoğunluğun tek bir anı bile, ortada yaşamanın sonsuzluğundan çok daha tatmin edicidir.