Wednesday, January 28, 2015

Sabahlarimda en cok kirpiklerini severdim. Ince ve siktilar. Dokunsam dagilmalarindan korkar, sessizce degmeden parmaklarimi gezdirirdim. Sonra dalip gozlerini acmasini beklerdim. Acar acmaz gulumserdi.

Zaman

Çokça kısıtlı zamanın ortasındaydım. Benim olmasa da o kısıtlı zamanlar ben kısıtlı olanların arasındaydım. Hayatın gelinden gidinden olsa gerek azdı bizim zamanımız. Neye göre ya da kime göre bilmem ama azdı. Oturdum ve minik bir chart yaptım kendime. Bölümlere ayırdım zamanımı. Uyku dedim kimine, okumak dedim, koşmak dedim, sevmek dedim, gülmek dedim tek tek böldüm, kimini kalın kimini ince çizdim. Ve gördüm ki onu bölen bendim. Ona bu şekli ben vermiştim. Kimse etmemişti müdahale, ben şekillendirmiştim. Zira zamanım vardı aslında her şeye, zira hayatta zamanımız vardı her şeye. Sadece o chartı öyle bölmek gelmemişti içimizden. Başka zorunluluklarımız, kendi yarattıklarımız vardı. Oysa zaman vardı, kendi avucumuzda tuttuğumuz kalem ve kağıt kadardı. Nasıl bölmek istersek o kadardı. Zaman vardı, öncelikler vardı, istekler vardı, hayat da belki de sadece bunlar kadardı..


Saturday, January 24, 2015

Badem kayık



Huzurumda korkularım vardı. Buseydim ben, korkardım. Balıktım, unutmazdım. Bir keçe broşum vardı. Sonra minik bir kayık koydum suya. Aslında sakindi sularım. O kadar dalgalandı o kadar dalgalandı ki, o kadar su aldı ki benim badem ağacından yapılmış kayığım, o kadar ıslandı ki, zar zor geri aldım. Ellerimde baktım, kuruttum. Yeniden cilaladım. Başka bir suya gitmem lazım dedim sonra. Bu deniz de artık yapamıyorum. Keçe broşumu aldım, kayığa bu sefer kendimi de kattım. Açıldık, açıldık sonsuza. Açılırken, varken aklımda kendi kurtuluşum, dev vedalarım da oldu benim, gökyüzüne uğurladığım, güneşe bakakaldığım. Bu su benim değil şimdi, upuzak çok yabancı bir sudayım. Kimseyi tanımıyorum yan kayıkta ki, belki bu sebepten su almıyorum artık. İçim acıdığında cilalara bakıyorum, badem ağacına kendi ellerimle attığım cilalarıma. Ama işte Buseyim ben, korkuyorum.. 

Monday, January 19, 2015

I sat down

And after a while I understood that, There was nowhere else to go and nothing I could do. I couldn’t fix it. That is a really frustrating feeling. And so…I sat down. I gave in. I decided to be present with myself. To connect to my breath. To slow my heart. And love myself again. The simplest and yet most profound thing a person can do: sit down.
Mühim olan bu gezegende insan olabilmek

Sunday, January 18, 2015

Origami

Bazı günler kendime tüm bu yüklediklerimi taşıyamaz hale geliyordum. Omuzlarımı gün içinde bırakmam gerektiğini hatırlatırken kendime, aslında ağırlık içinde kendilerini bıraktıklarını görüyordum. Üzülüyordum. Yağmur yağıyordu. Yağmurda yürüyordum. Bazen yağmurda ağlıyordum. Yağmur içinde bunun belli olmamasını seviyordum. Origami yapmaya başlamıştım son günlerde. Kafelerde peçeteleri katlıyordum. Tek tek duvara asmaya başladım onları. Minik bir kare parçasına verdiğim şekli severken, omuzlarım için umut biriktiriyordum. Ağır omuzlarım ve kare kağıt parçalarımla düz gülümseyip seviyordum. 

Saturday, January 3, 2015

Turunçgil

Olsam bir turunçgil olurdum ben; kokusundan, renginden..
Limon severdim ben.
Her yeni yıl zamanı olurdu benim limonlarım. Sarı bir turuncuydu onlar. 
Hani ağaca tırmanıp çalardı ya çocuklar onları. Bende ağaca tırmanmadan çalardım.
Elim, kolum limon koksun diye sımsıkı tutardım. Çantama atardım. Yapraklarını saklardım. Hiç çok limonum olmadı. Üçtü, dörttü, çalarsam daha çoktu.. Kabuğunu ayrı sömürürken, suyunu tüketirdim bir yandan, kalan posasını da yüzümü ekşite ekşite yerdim, yedim, yerim. 
Limondur işte hayatım. Mutlu olurken limonlarımla neden hep bu limonları bu mutsuz halle pişiririm bilmem. Ama hep güzel olur benim limonlularım. Ben hep severim limonlarımı. Limon kokuyorum bu gece. Zaten limon koktum her gece.
Güneşe bıraksam kendimi ısınıcaktım. Bende bıraktım..

Thursday, January 1, 2015

Duvara yaslanmak

Odanın köşesinde buldum kendimi sabah. Bazen duvarlara sırtımı dayamayı seviyorum. Daha güvende hissediyorum öyle. Üzüldüğüm ya da korktuğum gecelerde de yastıklar sıralım arkama, biri var gibi sanki. Yaslanmışım gibi. Korkmam öyle. Koştum sabah sonra oturdum yoruldum. Yeni yıl sabahı kim olur ki sokakta. Her ev benim evim gibiydi. Herkes gecenin anlamlı ya da anlamsız yorgunluğunda uyuyordu. Kim ben ki yaslansın duvara bugünde. Yağmur var üç gündür dinmiyor mübarek. Hal kalmadı biz de. Yarda iman kalmadı. Yağıyor çıldırmış gibi. Soğuk, soğuk gelmiyor artık bana buralarda. İnce çıktım sokağa. Hadi dedim geçti koşalım. Ben koşarım. Bir an da korktum heralde. Oturdum bulduğum ilk yükseltiye. Sessizce başladığım ağlamam, yüksek çığlıklı bir hal aldı etrafta kimseyi görmeyince. Her şeye ağladım Olric. Her şeye ağladım. Öyle böyle değil bağıra bağıra ağladım. Can çıkıyor gibi ağladım, kolum  bacağım kopuyormuş gibi ağladım. Durdum çıktım yerleşik güzergahım bedenimden kendime baktım. Kırıldım. Kendime çok kırıldım Olric. Yanaştım yanıma oturdum. Biraz dizimi biraz ensemi okşadım. Ensem okşansın çok severim bilir misin Olric. Bazen korktuğumda ensemden tuttururdum kendimi. Kedi miyim köpek miyim ben. Neyim ki! Severdim işte Olric. Sonra kalktım koşmaya devam ettim. Makul bir noktada nefes aldım. Balığı ekmeye katmaya karar verdim. Kim katardı balığı ekmeğe yeni yıl sabahında. Ben kattım Olric. Bileklerime kadar limona bulanınca az biraz yine sevdim kendimi. Düz gülümsedim. Geçicek dedim. Söz verdim. Yeni yıldan duvara yaslanmamayı diledim Olric, arkama yastık olmasın diye diledim.