Monday, April 28, 2014

Dolma kalem


Ve bazen çok şey görürken insan, görmemeyi tercih eder. Gören insanı sorgulamak manasız daha fazlasını göstermeye çalışmak ise anlamsızdır. Ve bazen çoğalır bu bazenler. Bizim bazen olur mu size sık. Ama nedense yılmaz, yılamaz insan. Vardır bir bildiği.. Ya da aslında yoktur tek bir şey bile bildiği. Ya güçtedir ya da güçsüzlüğün sonucunda, kim bile bilir ki? Neyse ki biraz kuş sesi, biraz yağmur ve kötü de bir kahve var masamda. Bu aralar fena halde kızgınım kendime; kötü kahveler içip tatlarını bile araştırmadan kendi yorgun hayatıma aldım onları diye. Ah hele bir de kahve iyi, amaç kötüyse.. Elimde bir dolma kalem , kağıda biraz taslak karalamışım. Nedense kağıtta bıraktığı sesi, elime bıraktığı lekeleri sevmişim. Ve şimdi yine kahve  zamanı, ve neyse ki kahve de kötü amaç da.. Hem her şeyin bir zamanı vardır öyle değil mi? Belki de değil.. 



Sunday, April 27, 2014

Spirit

You are not your mind. You are not your fears. You are not your insecurities. You are a soul. A spirit. A being of light with a big heart. And the heart is a wild creature. Don't keep it caged in. Don't build walls around it. Listen to it when it sings in the morning and let it take you places you thought you would never dare to go. Let it guide you. Let it help you find other hearts that beat with the same rhythm of love and beauty and magic. Let your heart lead the way and no matter what happens or where you end up you will never ever ever get lost!


Saturday, April 26, 2014

üç elma


Tam 17 senedir bildiğim bir gerçek var benim. Biz, hayatlarımızı üç kişilik yaşarız. Üç kere endişelenir, üç kere ağlarız. Üç kere dert yanar, üç kere bağrınırız. Ya da tamam tamam ben bağrınırım. Sonra üç kere güler, üç kere yerlere yığılırız. Üç kere anlatırız ama bir, üç kere de anlatamayız. Ne varsa yaşanmış ya da yaşanılan paylaşırız. Hayır hayır gerçekten, tam üçe böler eşit ağırlıkları taşırız. Şarap koklayanımız vardır, benimle koklamadın diye şikayet edenimiz vardır, yok ben koklayamıyorum diyenimiz vardır. Üç farklı kişi olup, üç farklı kişiliği birleştirip bir hayat içinde üç hayat yaşayıp oyunlarımızı üç kişilik oynarız. Tam 17 senelik gerçeklerime. Hem zaten söyleyin bana, gökten de üç elma düşmemiş miydi?

 Bize..


Thursday, April 24, 2014

Tren yolculukları


Bir gün vardı, ilk tren yolculuğum diye taçlandırdığım. Erken saate almışım bileti, daha hava aydınlanmadan gara yerleştim. Hep biraz ya öyle olursa ya da böyle ya da peki şöyle diye kurabilen bir balık olup erkenden garda biterdim. Genelde bir Marc levy almayı tercih ederdim. Kucağımda bir baget çoğunlukla jambon ve peynirli, yol boyunca kenarından köşesinden tırtıklayıp dururdum, ruh halime göre ya sevinçle yer ya da hiç yemezdim. Sonra hani meyva suları vardı ya kış aylarında kapaklarına minik örgü bereler takılan, evet evet Paul'un kiosklarında satılanlar! Bir de onlardan. Tamam tamam! bir değil birden çok onlardan. Uyuyakalıp iniceğim durağı kaçırmaktan korkardım. Sırt çantamı tersten takar, yine de uykuya dalardım. Bir seferinde bir İngilizce öğretmeni sınav kağıtlarını okuyordu da yanımda, rahat uyuyamamıştım tamam tamam diyip yardıma başlamıştım. Her yanından geçtiğimiz minik banliyö, her durduğumuz ya da hızla geçip gittiğimiz durakta ki insanlara anlam yüklerdim. Yeşile hayran, olmayan yüksekliğe şaşkın bakakalırdım. Bir gün ne ağlamıştım ama, ne zordu bir sevdiğini bırakıp da alıştığın sıcaklıktan uzak o demir soğukluğuna geri dalmak; şaşmıştım. Ne ağlamıştım, ne ağlamıştım! Güvenin içinden güvensizliğe atılmak nedir bilir misiniz ki? Sonra alışırdım; yine 10 günlük güvenden çıkıp tetikte olmaya, sırt çantamı ters takıp ya durağı geçersem diye tavşan uykusunda uyumaya, ağlarım kesin diye makyaj yapmamaya, şiş gözlerle de olsa dik durmaya, çamaşırları biriktirip ağırlığı altında kollarımı yaralamaya, hesap yapmaya, bazen de sesimin yankısını duymaya, sonra ertesi günün yemeğini akşamdan yapmaya, buse olmaya, yanda çançinçon konuşan iki kişinin sesinin verdiği huzurla uyumaya..

Altımda ki daimi ağa sevgilerle. 

Buse



Sunday, April 20, 2014

turuncu balık


Yemyeşil olduysa gözlerim, bir şeyler var demektir. İçimde ki Buse'nin dile getiremedikleri var demektir. Gerçeklere, kendi gerçeklerime ulaşma çabam var demektir. Ama yeşilse gözler sessizim demektir. Oysa kaplumbağa olmak vardı Olric. Canın istediğinde sert kabuğuna kaçmak, en tehlikeli anda yoldan alınıp kenara konmak. Oysa turuncu bir balık olmuşum ben, yeni bir okyanusta yeni bir yaşam arayan, minik, korkak, sevimli, yetmemiş bir de çilli, gözleri yeşilse koca dudaklı, okyanusta dönen dolanan turuncu bir balık. Büyük bir okyanusa sıçramaya hazır bir balık. 


Tuesday, April 15, 2014

Çan


Binmişim feribota almışım soluğu Tenedos da. Denizin dalgası bile huzur vermiş hemen bana. Hava serin, sessiz daha ortalık; çekilen onca insan çekildikleri yerlerdeler hala. Soluğu hemen o minik bağ evinde almışım. Sırt çantam var sadece, bir kaç parça yeter demişim, çıkıp bağlarda gezmişim ah ne çok var daha bozuma diyip iç geçirmişim. Minik evin sahipleri kendi şaraplarını ikram etmiş sevmemiş ama yine de sevmiş gibi yapmayı görev bilmişim. Sandala inmişim gece hep incesaz çalar ya orda, şarabımla eşlik etmişim. Sabah kahvaltımı sanki sadece zeytin yemek için etmişim. Atlamışım eski gıcır gıcır sesler çıkaran o bisiklete, kitapçının yolunu tutmuşum. Günaydın demiş hemen ardından da her beğendiğim rafın önüne kurmuşum bağdaşımı. Sonra çıkmışım kitapların arasından kendi kitaplarımla, çan kulesine doğru yol almışım. Vardığımda bisikleti yanaştırmak bir yana dursun yolun ortasına fırlatmışım. Kimse görmez ama olurda görür ya etrafa bakınmışım. Çıktığım yeri sevmiş, okumuş, bakınmış hatta biraz da uyuklamışım. Çocukların bağrışları uyandırmış beni, kendimi aşağıya bırakmışım. Bağ evi yemeklerinde kaybolmuş, soluğu ayazmada almışım. Aman! diyip yıldızlarla uyuyakalmışım. Günler geçmiş gitmiş.. Alışmışım.. Çok sevdiğim çan kulesinin çan sesiyle uyanmışım..





Monday, April 7, 2014

Although


So what? Nice to use although. Go on, think for the things that you had or you had not. And then touch them with  an 'although'. You have a lot of things to sum up with a lovely although , just be aware. And never forget that! although everything; we have colors, we have our smiles,  we can hear how the wind blows,  we have dreams for 2 tickets. Go on adorn your sentences, your thoughts, your life situations with a lovely although. Although all that trouble we have smiles with love. Nice to have 'althoughs', thankful for having 'althoughs'. You will never have to add more..


Wednesday, April 2, 2014

Şeftali var


 Bahar yorgunluğu mu desek ne dersiniz? Ya da kocaman bir hadi ordan çekip hayat yorgunluğu mu demeliyiz? Ne yorgunluğu var hayatının diyenlere ne demeliyiz? Onlara içimizdekilerin bizi zehirlediğinden nasıl bahsetmeliyiz? Kendimizi o uzun masada karşı sandalyeye oturtamadıktan sonra nereye koştuğumuzun bir önemi olmadığını nasıl! nasıl! nasıl! yinelemeliyiz? Yeter diye bağıramadıktan sonra içimizden bağırmanın bir anlamı kalmadığını kendimize nasıl yedirmeliyiz? Kendimizi nasıl bir hamur gibi tekrar yoğurabiliriz? Doğru mudur tüm bunların üzerine basıp da çıktığımız da bizi daha iyi bir manzaranın karşılayacağı? Yalan mıdır üzerine bastıklarımızın da manzaramızın parçası olacakları? Ama hadi gelin biz yine! yine! yine! boşverelim bahar yorgunluğu diyelim. Hem yalan mı soğuk bir kışın ardından geldi yine bahar. Baharın geldiği artan çillerimden belli. Başladılar burnumda mesken tutmaya, yaza kadar artan yayılma içgüdüleri eşlik edicek onlara ve burnumun üstü yetmiycek, güldüğümde şişen yanaklarımın üst bölümlerine yerleşicekler bir de. Gelin boşverelim, kapıda yaz var. Şeftali var.