Wednesday, April 2, 2014

Şeftali var


 Bahar yorgunluğu mu desek ne dersiniz? Ya da kocaman bir hadi ordan çekip hayat yorgunluğu mu demeliyiz? Ne yorgunluğu var hayatının diyenlere ne demeliyiz? Onlara içimizdekilerin bizi zehirlediğinden nasıl bahsetmeliyiz? Kendimizi o uzun masada karşı sandalyeye oturtamadıktan sonra nereye koştuğumuzun bir önemi olmadığını nasıl! nasıl! nasıl! yinelemeliyiz? Yeter diye bağıramadıktan sonra içimizden bağırmanın bir anlamı kalmadığını kendimize nasıl yedirmeliyiz? Kendimizi nasıl bir hamur gibi tekrar yoğurabiliriz? Doğru mudur tüm bunların üzerine basıp da çıktığımız da bizi daha iyi bir manzaranın karşılayacağı? Yalan mıdır üzerine bastıklarımızın da manzaramızın parçası olacakları? Ama hadi gelin biz yine! yine! yine! boşverelim bahar yorgunluğu diyelim. Hem yalan mı soğuk bir kışın ardından geldi yine bahar. Baharın geldiği artan çillerimden belli. Başladılar burnumda mesken tutmaya, yaza kadar artan yayılma içgüdüleri eşlik edicek onlara ve burnumun üstü yetmiycek, güldüğümde şişen yanaklarımın üst bölümlerine yerleşicekler bir de. Gelin boşverelim, kapıda yaz var. Şeftali var.