Sunday, February 23, 2014

şey


 Şey şey şey derim ben bazı zor konuşmalara başlamadan önce, biraz parmaklarımla oynarım, biraz boynumu kaşırım ve şey derim, şey. Minik bir ilkokul çocuğu gibi hissediyorum bu gece; hani biz daha minikken ağlardık ya okula gidicez diye, karnımıza kramplar girerdi, midemiz bulanırdı, kalbimiz bir sıkışır kendini sıkar bunaltırdı... İşte tam ondanım bu gece, o minik ilkokul çocuğu.  O aşağı kantine gidip çikolatalı tost kuyruğuna giren, leblebi tozu alıp yiyen, sabah yapılmış düzgün saçları daha birinci tenefüste dağılan, öğle tatilinde küllah patates alan, hayatının en büyük amacı lise tarafında ki kırtasiyeye ulaşmak olan, yeşil bir şeylerle uğraştığımız o ilginç laboratuvara gitmek için dakikaları sayan, servise okul çıkışında satılan ne kadar gereksiz aburcubur varsa onlarla binen ama annesinin koyduklarını asla yemeyen, lise öğrencilerinin yanına oturup ne konuştuklarını anlamaya çalışan, o bahçelerde o okulda büyüyen ama yine de her sabah midesine kramplar giren ve annesini, evini özleyen o minik ilkokul çocuğuyum. Tek fark artık garantilerle değil de fırsatlarla yürüyorum oysa bazı geceler genç bir kadından çok usulca o minik çocuğum ya da o minik çocuk olmak istiyorum; ağlamak, sızlanmak, sorumluluklardan kaçmak, tek derdi tüm parasını ulaşmak için delilerce bahaneler ürettiği o 2 minik kırtasiyede harcamak olan, o minik çocuk olmak yine yine olmak...