Sunday, January 5, 2014

Ya da


 Ben bir gün güzel bir akşam yemeğinin ortasında tam da şöyle dedim, şey ben arkeolog olucam. Usulca çevrildi başlar olmaz dendi. Sonra ben bir gün sokuldum mutfağa ve tam da şöyle dedim, şey ben arkeolog olmak istiyorum. Usulca çevrildi başlar olmaz dendi. Sonra ben bir gün daha denedim şansımı usulca oturdum koltuğa, şey ama ben arkeolog olmalıyım dedim ve sertçe çevrildi başlar, olmaz dendi ve ben arkeolog oluyorum. Unutmuyorum; bir gün nasıl taşıdığımdan bir haber olduğum o eşyalarla nasıl araziye çıktığımı ya da nasıl ayakta uyuduğumu ve Osmanın beni uyandırmamasını ya da nasıl minik bir çapayla eşelendiğimi ya da nasıl roka ektiğimi ya da nasıl tam duşa giricekken bana bakan bir kurbağa ile karşılaştığımı ya da nasıl sabahın altısı olmasına rağmen çerçevemi topladığımı ya da nasıl bir çuval çilek yiyip hasta olduğumu ya da nasıl uykusuzluğa dayanamadığımı ya da nasıl her yıkadığım seramik parçasına bir yandan lanet yağdırıp bir yandan acaba bir şey var mıdır var mıdır diye baktığımı ya da avazım çıktığı kadar beyler diye bağrışımı ya da karpuzu yumrukla kırıp da yediğimi ya da sıcak ekmeğe süreceğim o çikolatayı cuma günleri nasıl beklediğimi ya da nöbetçi olup 30 kişinin bulaşığının ne demek olduğunu gördüğümü ya da yanıma yanaşan ineğin kocaman siyah diline bıraktığım o bisküviyi ya da biri puding yapmış mıdır ki diye kapkara bir suratla burun deliklerim bile toprak dolu eve inişimi ya da bir süre sonra aldırmayışımı nasırlarıma ya da bin tane bıktırıcı sorumu ya da sebilde kalan o bir damla suyu ya da yeşil kuyu suyunda yıkanışımı ve buz gibi oluşunu ya da en son kitap sayfasının üzerinde ağzım açık uyuyuşumu ya da edanın yaptığı mozaik pastayı ya da bakkalın kolayı bardağa koyup da satmasını ya da nasıl ağladığımı ya da nasıl güldüğümü ya da nasıl sabretmeyi öğrendiğimi ya da nasıl büyüdüğümü... Ve aslında çok güzeldir anılar, tecrübeler daha da, ya da ya da...