Friday, February 28, 2014

Değer


Derin bir nefes vermek lazım önce, şöyle sesli of gibi pof gibi ne çıkarsa ondan işte. Gitgide yükselen o derin verişle gelen rahatlamayı bulmaya çalışmalı önce. Kimseye demiyorum mum yakın kafayı boşaltın. Nerde bu zamanda boşalebilicek o kafalar. Nasıl bir devir oldu bu böyle. Hangi lanet gezegen hangi lanet konumdaysa biraz hareket edebilir mi lütfen! Kime konuşuyorum ben, hayat biraz yön değiştirebilir mi lütfen. Bakmayın böyle gerginmiş gibi yazdığıma benim değil aslında tüm bu gerginmiş gibi duran tavır. Bırakmayı öğrendim ben boşvermeyi, kendime değer vermeyi, bana değerli hissettirene şükretmeyi ona o değeri her an hissettirmeyi. Didikleyip duruyoruz o değeri nerden gelir, nasıl kazanılır, nasıl verilir? Çok şey istiyoruz, çok şey arıyoruz sanki. Oysa o kadar çoklar ki. Görmüyoruz çabalıyoruz körleşmeye öyle değil mi? Bir kahve kokusu taze; bir kitap eski; bir haftalık dergi edebiyat; bir popcorn yanında hüpürdetilen kola asitli, sağlıksız; biraz patates kızartması hardalla yağlı; biraz koşmak rüzgara karşı; biraz kahkaha yaşlı; biraz anne ve babayla kahvaltı çocuk olunan minik hissettiren; biraz müzik ağlatan dans ettiren; dostlar büyüdüğünü gören; sevgili ait hissettiren; iyi bir şarap çok koklanan; kızmak size kızan birilerine sahip olmak; korkmak güvenli alandan çıkıp bilinmeyene yol almak; kek fırından taze çıkmış yumuşak, kabukları yenen; krem ele yüze nem veren; ses herhangi bir ses bazense hiçbir ses; ağlamak ağlayabilmek bazen kabullenebilmek ya da sadece güzel, kaliteli bir dolma kalem... Çok şey işte, bir çok şey. İnsan öğrenebilmeli bırakmayı, değer vermeyi, değerli hissettirenleri araştırmayı, nefes almayı. Öyle pembe bulutlar, pembe gökyüzü değil bu hayır! Tam da sahip olduklarınız, avuçlarınızı dolduranlar; sığmaz ki oraya, ait olamayanlar. Hadi biraz kahve, oflu poflu bir nefes, kısılan gözler ve düzleşen dudaklarla gelen gülümseme... 


Biraz huzurlu gözleri kısık dudakları düz Buse